Mavis Gallant ilk kez Türkçede
Yayımcılık dünyasına yakın zamanda adım atmasına rağmen, yayımladıkları iki öykü kitabıyla da oldukça isabetli seçimler yapan Yüz Kitap, Kanadalı yazar Mavis Gallant’ın Paris Öyküleri adlı derlemesini haziran ayında okurlarıyla buluşturdu. Yüzü aşkın öykü arasından yapılan bu derleme, yazarın edebi yeteneğinin küçük bir kısmını okuyucuya sunmakla birlikte, kalan kısmı için de önemli bir ipucu niteliği taşıyor.
Mavis Gallant ismine ilk kez ünlü İngiliz yazar Julian Barnes’ın “Onbuçuk Bölümde Dünya Tarihi” kitabındaki bölümlerden birinde denk gelmiştim. Barnes şöyle diyordu:
“Kanadalı yazar Mavis Gallant şöyle demiş: ‘Bir çiftin ne olduğu biçimindeki sır, elimizde kalan hemen hemen tek gerçek sırdır; sonunda bu sırrın ne olduğunu anladığımızda artık edebiyata -dolayısıyla da aşka- ihtiyaç olmayacaktır.’ Bunu ilk okuduğumda, sayfanın kenarına, muhtemelen parlak ama aynı zamanda pek sağlam olmayan bir hamleyi göstermek için kullanılan şu satranç işaretini koymuştum: ‘!?’ Ancak bu görüş beni gitgide ikna eder oldu ve işaret şuna dönüştü: ‘!!’ Mavis Gallant okumaya böyle karar verdim.
Varoluş Biçimi Olarak Edebiyat
Novella boyutunda uzun öyküler yazıyor Gallant. Bir bakıyorsunuz ana karakterin yanında birçok yan karakter ve bunlarla ilgili onlarca detay var. Buna rağmen öykülerde ne bir fazlalık, ne bir uzama ne de sünme göze çarpıyor. Bunun yanında çok güçlü bir atmosfer ve mekân duygusu kuruyor Mavis Gallant. Günümüz Türkçe edebiyatında yayımlanan kapalı öykülere kıyasla çok açık ve anlaşılır bir dili var ve zaten yapmaya çalıştığı şeyi “tümüyle açık anlaşılır ancak sıkıcı olmayan öyküler yazmak” şeklinde ifade ediyor.
Yazarın Kanadalı olduğunu belirtmiştik ancak küçük yaşlarda gittiği Fransız okulunu ve ölümüne kadar yaşadığı Paris hayatını da sayarsak yaklaşık elli yıl boyunca Fransız eğitimi ve kültürüne maruz kalmış biri. Buna rağmen tüm eserlerini sadece anadili olan İngilizce ile yazmış. Kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor:
‘İlkokulum Montreal’de bir Fransız manastır okuluydu. Birisi o yılları Fransa’da geçirdiğim on yıllara eklerse hayatımın büyük bölümünü bir Fransız gibi geçirdiğimi görecektir. Ancak, arkadaşlarımla Fransızca mektuplaşmalarımı saymazsak, Fransızca yazmayı becerebildiğim söylenemez. Kurgular zihnime bir şekilde İngilizce olarak geliyor. Benim için yazmak, İngilizcedir. Yazmak ve İngilizce ayrılamaz birbirinden. Bu yüzden bir öykü kafamda ilk kez çaktığında birden durağan bir kareye dönüşür, tıpkı bir filmi izlerken durdurduğumuzda gördüğünüz donmuş ve sessiz kare gibi. Ses geri geldiğinde, İngilizcedir.’
Her ne kadar birbirinden bağımsız öyküler yazsa da, aynı karakterin farklı öykülerde bu kez yan karakter olarak yer aldığını da görürüz Gallant’ın öykülerinde. Okur açısından oldukça keyifli, bir bakıma dedektif gibi iz sürmesine imkân veren bir kurgu bütünlüğü sağlayan bu özellik neyse ki tüm öykülerde karşımıza çıkmıyor. Aksi halde bunun zorlama ve can sıkıcı olacağını tahmin etmek güç değil.
“Yazdığım hiçbir satırdan emin değilim ve okurlarım olana kadar da emin olamam” diyen Gallant, belki de bir yazarın başarısının kendi tereddütlerinden, yazdıklarına hayran olmamasından, hatta öykü yazmayı başarıp başaramayacağını kendisinin dahi bilmemesinden kaynaklı olacağını işaret ediyor gibidir: “Hiçbir yeteneğim olmayan bir işe soyunduğum yolunda büyük, çok büyük bir korku vardı bende ve bundan kurtulmak yıllarımı aldı… Hiç de üstesinden gelemeyeceğim bir şeye hayatımı adamakta olduğumdan korkuyordum.”
Bir varoluş biçimi olarak edebiyata atfettiği değer de çok önemlidir: “Diğer bütün sanat biçimleri gibi edebiyat da bir ölüm-kalım meselesidir, ne bir eksik ne bir fazla.”
Yazarların Yazarı
Kanadalı gazeteci, oyun yazarı ve romancı David Macfarlane Mavis Gallant için, ”Kuşkusuz yazarların yazarıdır. Burada kast edilen bir yönüyle, yazarların kavrama becerisinin yazmayan kişilerden daha gelişmiş olduğudur. Diğer açıdan, (böyle bir okumanın) alıcılar açısından hiç de küçük olmayan pratik zorlukları vardır.
Yazarların yazarı nitelemesi, edebiyatta güzel ifade ediş becerisi olarak nitelendirilir; ki bu başka yazarlar için büyük bir ilham kaynağı olmasının yanında henüz mesleki bir başarı elde etmemişler için büyük bir sıkıntı kaynağıdır. ” der.
1992 Booker Ödüllü ve sinemaya uyarlanan İngiliz Hasta romanının yazarı Michael Ondaatje de Mavis Gallant için şöyle der: “Tanıdığım iki yazar bana aynı şeyi söylemişti: Bir kitabı tamamlamakla uğraşırken asla okumayacakları bir yazar varsa, o da Mavis Gallant’mış. Hiçbir şey bu kadar cesaret kırıcı olamazmış.”
Özden Arıkan’ın nefis çevirisini de anarak, kitaptan tadımlık alıntılarla tamamlayalım:
“Aşağı yukarı senin yaşlarındayken, annem ölüm döşeğinde idi. Hastalığının ne olduğunu bana söylemediler.Yastığının altından bir yüzük çıkarıp avucuma sıkıştırdı. İhtiyacım olursa her zaman onu satabileceğimi söyledi, kimsenin bilmesine gerek olmadan. Görüyorsun işte, o zamanlar kadınların kendilerine ait hiçbir şeyi olmazdı. İple bağlanmış, kahverengi kağıttan küçük paketler gibiydiler. Paket gibi babalarından kocalarına devredilirlerdi. Paket daha cazip görünsün diye bukleler ve piyano dersleriyle süslenirdi, tabii yüzükler ve altın sikkeler, banknotlar ve hisselerle de. Paketin yeni sahibi, bütün bu süslemelere değer biçtikten sonra ipi çözerdi.” (I)
“Gabriel, kadınların, paramparça olmuş bir ömürden bile daima işe yarar bir şeyler çıkarabildiği sonucuna vardı. Kadın onarmayı ve yama yapmayı sever, kenarlar ille de düzgün olsun ister. Son kırpıntıyı iyice yayıp ölçülerini alır: ‘Elimde kalan bu parçayla ne yapabilirim? Ne kadar dayanır?’ Erkekler ise hazır alıp sırtına geçirir ömrünü. Uymuyorsa, bir başkasıyla değiştirmeye çalışacaktır. Kolları düzeltmeye, düğmeleri değiştirmeye kalkan erkek olsa olsa aptaldır; bilmez ki nasıl yapılacağını.” (II)
I: Irina (s.63)
II:Baum, Gabriel, 1935-( ) (s.222)
Paris Öyküleri / Mavis Gallant
Çeviren: Özden Arıkan
Yüzkitap Yayınları I.Baskı İstanbul, Haziran 2016 (454 Sayfa)
Bu yazı daha önce BirGün Kitap Eki’nde yayımlanmıştır.
COMMENTS