full hd porno zenci porno sikiş grup toplu porno üniversiteli porno porno

Benimle Tanışmadan Önce

Benimle Tanışmadan Önce

Julian Barnes, Benimle Tanışmadan Önce’ye şu epigrafla başlıyor: “İnsanoğlu, doğanın temelde ona üç beyin bağışlaması gibisinden zor bir durumda bulur kendini; bu beyinler, yapılarındaki büyük farklılıklara karşın, birlikte çalışmak ve birbirleriyle iletişim kurmak zorundadırlar. Bu beyinlerin en eskisi, eses olarak, sürüngensi beyindir. İkincisi, daha aşağı memelilerden miras kalmıştır ve üçüncüsü de… insan özellikle insan yapan, en gelişmiş memelilerin mirasıdır. Bir beyin içindeki bu beyinlerden alegorik olarak söz edecek olursak, psikiyatrın hastasını kanepeye uzanmaya davet ettiğinde, ondan aynı zamanda bir atla timsahı yan yana yatırmasını da istediğini tasavvur edebiliriz.” Paul D. MacLean, Sinir ve Akıl Hastalıkları Dergisi, Cilt CXXXV, No.4, Ekim, 1962

Graham, yazar arkadaşı Jack’in sayesine bir partide Ann’le tanıştığında otuz sekiz yaşında, on beş yıldır evli, on yıldır aynı işi yapmakta olan bir üniversite hocasıdır. Gerçi en azından beş yıldır artık karısı Barbara’ya aşık değildir ama ondan hâlâ hoşlanmaktadır.  “Ama Ann’le tanıştığında – Repton Gardens’taki o ilk an değil, daha sonra, kendisini onu yemeğe çıkarmaya  ikna ettikten sonra – yirmi yıl öncesinin kendisiyle uzun süre önce kopmuş bir iletişim hattının adeta birdenbire eski haline döndüğünü hissetmeye başladı. Çılgınlık ve idealizmden uzak olmadığını bir kez daha hissetti. Sanki bedeninin de yeniden varolmaya başladığını hissediyordu. Bununla sadece seksten ciddi biçimde zevk almayı kastetmiyordu (gerçi elbette bunu da kastediyordu), ama kendini, bir kutunun içine yerleştirilmiş salt bir beyin olarak görmeyi terk ettiğini düşünüyordu. En azından on yıldır bedenini gitgide daha az kullanır olduğunu fark etmişti; bir zamanlar adeta ta derisinin sınırlarına kadar uzanan tüm  haz ve heyecanlarının yerleşim yeri, kafasının ortasındaki küçük bir noktaya doğru gerilemişti. Değer verdiği her şey kulaklarının arasında olup bitiyordu. Elbette bedenine özen gösteriyordu, ama arabasına gösterdiği türden dilsiz, edilgin bir ilgiydi bu. Her iki nesnenin de değişik aralıklarla yakıtını alması ve yıkanması gerekiyordu; her ikisi de arada sırada aksıyor, ama genellikle onarılabiliyordu.”

Ann’le aralarında her şey beklenmedik ve Graham’in alışık olmadığı biçimde iyi gider: “Ve her şey olabildiğince pürüzsüz gelişmişti. O ya da Ann, ‘Niye şunu yapmıyoruz..’ diyor; o ya da kendisi, ‘Evet,’ ya da ‘Hayır,’ yanıtını veriyor, karar alınıyordu. Barbara ile evliliğinde sürekli olarak söz konusu olan ‘gerçek nedenler’ konusundaki o spekülasyonlardan hiçbiri yoktu. Gerçekte onu demek istemedin, değil mi Graham? X dediğinde gerçekte y demek istiyordu, değil mi Graham? Seninle yaşamak iki sıra atı bulunan biriyle yaşamak gibi bir şey Graham. Evliliklerinin yedinci yılında bir akşam, nedeyse gerilimsiz bir yemekten sonra, Alice yatmaya gidip de kendini o zamanlar mümkün olduğu kadar huzurlu ve mutlu hissettiğinde, pek de abartmadan şöyle demişti Barbara’ya ‘Kendimi pek mutlu hissediyorum.

Ve Barbara, akşam yemeğinden kalan son kırıntıları toplarken, yukarıda tuttuğu ıslak pembe kauçuk eldivenlerle, bir cerrah kadar dengeli, kendi çevresinde dönmüş ve ‘Sen neyi gizlemeye çalışıyorsun?’ diye yanıt vermişti. “

Üstelik Ann açısından Graham’in “Evli olup olmamasının hiç önemi yoktu. Ann’le kız arkadaşları, otuzundan sonra karşılaşacakları erkeklerin, onlara beşikten sahip olmadıkça ya eşcinsel ya evli ya da ruhsal sorunlu olmaya temayüllü olduğunu ve çok net biçimde içlerinden en iyisinin evli erkekler olduğu hükmüne varmışlardı. Ann’in en yakın arkadaşı Sheila, evli erkeklerin daha iyi koktuklarını ileri sürüyordu: Karıları elbiselerini her zaman kuru temizlemeciye gönderiyordu. Oysa bir bekârın ceketi, diyordu Sheila, baştan şağı sigara dumanı ve koltukaltı kokar.”

Buna rağmen günün birinde karısını terk etmeye karar verir ama planlayarak yapmaz bu işi: “Sonunda bunu ancak korkakça yapabildi: Ann ile birlikte bütün bir geceyi geçirdi. Planlı değildi, ama seviştikten sonra uyuyakaldılar ve Ann onu panik içinde bir şaplakla uyandırdığında, birdenbire, niye dönecekmişim ki, diye düşündü, sırf sevmediğim bir eşin yanına uzanabilmek için bu soğukta arabaya binip niye geri dönecekmişim ki? Bu yüzden, bunu yapmak yerine öbür yanına döndü ve ahlâken nötr bir uykunun kararını güçlendirmesine izin verdi.”

Ann mühim bir mağazanın giysi satın alma sorumlusudur. Gençliğinde oyuncu olmak için bir miktar uğraşmış, bazı filmlerde küçük roller oynamıştık ama hem yeteneğinin sınırlı olduğunu anladığından hem de işi zor bulduğundan bırakmış ve bağlantıları sayesinde bu satın alma sorumlusu olarak hayatını kazanmakta karar kılmıştır.

Graham ve Ann’in birlikteliği mutlu mesut giderken “Graham Hendrick, karısının zina yapışını ilk seyredişinde hiç aldırış etmedi. Hatta kıkır kıkır gülmekte olduğunu fark etti. Perdeleme amacıyla elini kızının gözlerine doğru uzatmak aklına bile gelmedi,” cümlesini okuyunca, Ann’in onu aldattığı yanılsamasına kapılırız ilkin. Ve fakat durum öyle değildir. Eski karısı Barbara, kızları Alice’i kullanarak, eski kocasını Ann’in oynadığı bir ve rol icabı bir adamla seviştiği bir filme yollamış, Graham karısının “zina yapışını” sinema perdesinde, kızıyla birlikte izlemiştir.

Bu olay Pandora’nın Kutusu’nu açacak, Graham geçmişe dönük olarak kendisinin de anlamakta zorlandığı ama etkisinden kurtulmaya başaramadığı müthiş bir kıskançlığa kapılarak saplantılı bir şekilde  Ann’in oynamış olduğu filmleri tekrar tekrar izleyecek; eski ilişkilerine, eski erkek arkadaşlarıyla yaptıklarına ilişkin kuruntulara kapılacak, senaryolar yazacak, ipuçları arayacak; hayatı kendisine ve Ann’a zehir edecektir: “‘Arezzo’da sinemaya gittin,’ dedi yavaşça Graham, bir çocuğun bir şeyi anımsamasına yardım  eden birinin tonunda, ‘ve köy papazını gözden düşürmeye çalışan bir fahişenin olduğu, kötü bir duygusal komedi gördün ve sonra sinemadan çıktın ve açık bulabildiğin tek kafede oturup buzlu bir Strega içtin, sonra içkini içerken ve soğuk bir iklimde nasıl olup da bir daha yaşayabileceğini merak ettin, sonra da oteline döndün ve daha büyük bir hazzı asla tanımayacakmışsın gibi… Benny’yle düzüştün ve kendini tamamıyla ona verdin, kesinlikle hiçbir şey saklamadın ondan ve benimle tanıştığında, kalbinde küçücük ve dokunulmamış tek bir köşecik bile kalmamıştı.’” Graham her ne kadar kalp dese de asıl derdi Ann’in bedenine başkalarının dokunmuş olmasıdır, bunu ikisi de bilir.

Bu süreçte ikisinin de dert ortağı tanışmalarına vesile olan Jack olacak, karı-koca ötekine söz etmemesini özellikle rica ederek Jack’le dertleşecek, ona akıl danışacaklardır.  “Jack, kalabalık bir metroda, yabancı birinin omzunun üzerinden şöyle bir göz attığı kitaplar hakkında yetkiyle konuşabilirdi .” Haliyle, her ikisine de verecek akılları boldur.

Graham kapıldığı kıskançlığın irrasyonelliğinin son derece farkındadır. Konuyu enine boyuna irdeler: “Bir, diye düşündü Graham. Niçin kıskançlık vardı – sadece onu için değil, çoğu insan için? Niçin başlıyordu kıskançlık? Bir bakıma aşkla bağıntılıydı, ama bu sayılara vurulabilir ya da anlaşılabilir değildi. Niye kafasının içinde birdenbire bir savaş uçağındaki uyarı sistemi gibi ötmeye başlayıvermişti: Acil eylem için şimdi altı buçuk saniye. Bazen Graham’in kafasının içinde böyle duygular oluyordu. Peki, kıskançlık onu niçin seçmişti? Rastlantısal bir kimya mı vardı bu işte? Her şey doğuştan mı veriliyordu? Kıskançlığı da, koca bir kıç ya da zayıf gözleri de Graham’ın her ikisinden de mustarip olduğu bu şeyleri edinir gibi mi ediniyordunuz? Eğer böyleyse, belki de bir süre sonra gücünü yitirirdi kıskançlık; belki de tepenizdeki o yumuşak kutuda ancak belli bir yıl için yeterli olacak kadar kıskançlık maddesi vardı: Yıllardır kocaman bir kıçı vardı ve hiçbir küçülme belirtisi de göstermiyordu.

İki. Belli bir nedenle kıskançlığın olması gerektiği kabul edilse bile, bu kıskançlık ne diye kendini geçmişe yönelik olarak hissettirsindi ki? Niçin geriye doğru işleyen tek büyük duyguydu kıskançlık? Ötekiler böyle değildi.

Beyninizi düşünüyordunuz ve düşündüğünüzde de, kullandığınız –içine bir şeyler koyduğunuz ve yanıtlar aldığınız – bir şey olarak düşünüyordunuz. Şimdi birdenbire, sanki o sizi kullanıyormuş gibi hissediyordunuz kendinizi: Orada kendine ait bir yaşamla oturuyor ve her şeyin tatlı tatlı gittiğini düşündüğünüz bir noktada dümeni şöyle bir kırıveriyordu. Ya beyniniz sizin düşmanınız olursa, ne olurdu?

Birkaç yıl önce Graham, herkesin elinde olan, popüler bir zooloji kitabı okumuştu. Herkes kitabın adını anıyor, hatta bazıları onu şurasından burasından karıştırdıklarını söylüyordu. Kitap ilk bölümde, insanın çoğu hayvana bayağı benzediğini ve ikinci bölümde de çok farklı olduğunu kanıtlıyordu. Bu yüzden, önce atalarına dair bir ürperti uyandırıyordu insanda, sonra da sırtını şöyle bir sıvazlıyordu. Milyonlarca satmıştı. Bir ayrıntı zihninden çıkmıyordu Graham’in: İnsanın bütün primatlar arasında yalnızca en büyük beyne sahip olmayıp, aynı zamanda en büyük penise de sahip olduğu. Bu gerçek, ona o zamanlar, afallatıcı biçimde yanlış gelmişti – çünkü hâlâ, her Tanrı’nın günü, ağ ve üç dişli gladyatör mızrağı taşıyan Barbara’nın hışmına uğradığı, ondan yengeçvari bir şekilde kaçıp durduğu, ama her seferinde de kendini kumun üzerinde bulduğu zamanlardı. Şimdiyse bunların bir anlamı varmış gibi görünüyordu. Koskoca bir gorilin ufacık bir kamışının olması, bunun Graham’ın öğrencilerinin en ufak tefeği birinininkiyle bile boy ölçüşememesi artık paradoksal bir şey değildi. Boyut, cesaret ya da ihtiyaçla ilintili değildi: Yol açtığı sıkıntı faktörüyle ilintiliydi. Orada, bacaklarının arasında bir uyarı gibi asılı duruyordu: Benden kendimi tutmamı beklemeyin.”

Ancak düşündükleri Graham’in hayatı Ann’e gittikçe daha dar etmesine ve ilişkilerini mahvedecek şeyler yapmasına engel olmaz: “Zayıfların tiranlığını biliyordu Ann: İlişkiler konusunda ilk keşiflerinden biri bu olmuştu. Aynı zamanda, yavaş yavaş, iyilerin tiranlığını da keşfetmişti: Erdemlilerin kötülerden kopardığı şu bağlılık yemini. Şimdi Graham ona yeni bir tiranlık türünü öğretiyordu: Edilgin olanın tiranlığını. Yaptığı buydu  Graham’ın; ve Ann bundan ölesiye usanmıştı.”

Benimle Tanışmadan Önce çarpıcı bir roman. Ayrıca epigrafta verilen bilgilerin yol açabileceklerinin; insan hayvanının esasen evrimsel tarihinin ve biyolojik özelliklerinin elinde oyuncak, zavallı bir mahluk olduğunun hikayesi.

Kitapçı, çevirmen.

COMMENTS

WORDPRESS: 0