full hd porno zenci porno sikiş grup toplu porno üniversiteli porno porno

Ev Hanımı: Evinin Kadını, Çocuklarının anası oldu, ama yine de huzuru yoktu!

Ev Hanımı: Evinin Kadını, Çocuklarının anası oldu, ama yine de huzuru yoktu!

Türkçe’ye Ev Hanımı olarak çevrilen HAUSFRAU en sevdiğim kitapçılardan birinde gezerken gözüme ilişmişti, onca kitabın arasında Almanca ismiyle ister istemez dikkat çekiyordu. Beyaz gömlek giymiş bir kadının dekolte kısmını kesip almış yayınevi, kırmızı iri puntolarla HAUSFRAU diye yazmış önüne. Eğlenceli bir yaz okumalığı kategorisine koydum kafamda, aldım gitti. Ama hiç beklemediğim kadar çetin ceviz çıktı.

Kitabın İngiltere’deki cinfikirli yayıncısı Random House, Seks Satar felsefesine inanmış olmalı ki önüne koca koca yazmış; vay efendim Anna Karenina, Grinin Elli Tonu  ile buluşuyormuş. Kulak asmayın bunlara. Kendine has, şiirsel bir dili olan gayet sağlam bir kitap Ev Hanımı. Okurken yazar Jill Alexander Essbaum aynı zamanda şair de olabilir mi diye şüphelenmiştim ve haklı çıktım. Essbaum yazar olmadan önce şairmiş. Kısa, kırılgan ve insanın içine işleyen cümleleri ancak şairler yazabiliyor, benden söylemesi….

Yazarların Anna’larla alıp veremediği ne, bir bilsek.

Roman, Amerikalı Anna Benz’in bankacı kocası Bruno’nun peşinden taşındığı İsviçre’de geçen hayatından bir kesit. Bir kadının mutlu olması için gereken meşhur formüldeki her şeye sahip Anna. Varlıklı sayılabilecek, yakışıklı bir kocası, güzel çocukları ve güzel bir evi var. Ama yine tutuk, mutsuz, ne istediğini bilmez bir ruh halinde.

Anna her kadının yerinde olmaktan korktuğu ve bazılarının olmaktan kaçamadığı kadın. Her şeyi var ama hiçbir şeyi yok. İçindeki boşluğu doldurmak için yaptığı her şey nafile. Mutsuz. Yalnız. Kendini bırakmış. Gurbette olması işleri daha da kötü hale getiriyor. Avrupa insanının yabancılara katı gelen soğukluğu ve bireyler arasındakı uzun mesafeler çok başarılı anlatılmış. Avrupa’da yaşayan bir Amerikalı olarak Essbaum kendi tecrübelerini de kullanmış olmalı. Kuzey ülkeleri tam olarak dengede duramayan insanlara yalnızlık ve mutsuzluk sunuyor, yabancılarla konuşmaya, onlara gülümsemeye alışık insanlar için günlük hayat çekilmez olabiliyor. Essbaum internette bulunabilecek bir yazısında, İsviçre’de bir Amerikalı olarak geçirdiği iki seneden çok dert yanmış. İsviçre toplumunda kendi yabancılığını, Amerikanlığını, kara bir leke gibi taşıdığını söylemiş. Anna karakterinin hissettiği yalnızlığı bu kadar başarılı yazmış olması başka türlü mümkün olmazdı zaten herhalde.

Kitabı Türkiye’de basan Koridor Yayıncılık, İngiltere’de yayınlayan yayınevi  kadar haksızlık etmemiş. Buram buram seks kokmuyor ve Allaha şükür görünürlerde başka bir kitapla kıyaslama da yok. Kendilerine bunun için teşekkür ediyorum. Arka kapak yazısının eli yüzü düzgün, ama ben olsam ‘gönül macerası, yeni deneyimler’ gibi işi ucuzlatan kelimeleri kesip atardım. Bu sadece mutsuz ve zayıf karakterli bir kadının zarifçe anlatılmış bir öyküsü çünkü.

Tecrübeli okurlar zaten şu noktada modern bir Anna Karenina veya Madame Bovary ile karşı karşıya olduklarını anlamışlardır diye tahmin ediyorum. Edebiyatta Anna olmak büyük dert; romanlar Anna’lara mutsuzluk biçiyor.

 

Dilin Kemiği yok ama kesinlikle karakteri ve ruhu var.

Ah Almanca! Sert, korkutucu, keskin bir dil.

Özellikle karakterler arası konuşmalarda içiine yabancı bir dil serpiştirilen romanları çok seviyorum. Ev Hanımı içinde Almanca da romanın bir karakteri gibi. Geçen sene Martin Amis’ten maalesef Türkçe’ye henüz çevrilmemiş The Zone of Interest’i okumuştum ve orada da karakterlerin konuştuğu Almanca satır aralarında parlıyordu. Yabancı dil, İçine girdiği metnin karakterini değiştiriyor. Avrupa’nın geri kalanının veya Amerikalıların ‘Almanlık’ kavramına duyduğu üstlerden basık korku ve yanlardan bombeli saygı, kendi dillerinin içinde Almanca kelimeler kullanınca yüzeye çıkıveriyor. (Çok basit kelimeler dışında Almanca bilmiyorum bu arada, yani kitabı okumak için Almanca’ya ihtiyacınız yok. Kelimelerin anlamları zaten açıklanıyor.)

Türkçe çevirisinde HausFrau’yu Ev Hanımı diye değiştirmişler. İçinden Almancayı alırsanız bir kısmı eksilecek bir kitap için doğru bir karar mı bilemiyorum. Anna bir ev hanımı değil İsviçre’de, bir HausFrau o. Ev hanımı olmaktan çok HausFrau olmaktan muzdarip. Bilmem bu isim değişikliği okura sunulan bu hislerden eksiltir mi?  İngilizce bir kopya okuduğum için Türkçe çeviride Almanca yazılmış diyaloglar bırakılmış mı, yoksa Türkçeleştirilmiş mi bilemiyorum. Özellikle Dr Messerli ve Anna arasındaki konuşmalar çok etkileyiciydi. Umarım bu kısımlara kıymamışlardır!

2016’da okuduğum kitapların en iyilerinden biriydi. Okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Her kadın bir parça da olsa kendinden bir şey bulabilir, hele ki hayatının bir kısmını yabancı bir ülkede geçirdiyse.

COMMENTS

WORDPRESS: 0