Kitapçı raflarında kaybolabilecek kadar ince bir novella basmış Jaguar Kitap. Ne de iyi etmiş. “Kitap aşkı ile dolu yaşamların hikayesi” diyen arka kapak tanıtımı çok haklı. Kitapları günlük yaşamının bir parçası haline getiren, hayatta kalmak için yeme içme kadar okumaya da ihtiyaç duyan herkes Kağıt Ev’de kendinden bir şeyler bulabilir.
Çevrenizde size “Neden bu kadar çok kitap alıyorsun” diye soran kişiler varsa onlara Kağıt Ev’i okutun, belki o zaman kağıtları, düşünceleri, yaşamları, hayalleri ya da boşlukları(evet, yeri gelir boşluklar da okunur) okumanın sizin için ne anlam ifade ettiğini anlar; sizi rahat bırakırlar.
Kendimi tutamayıp bütün kitabı alıntılayabilirim! 94 sayfada onlarca altı çizilesi cümle, güzelliğinden ötürü bir kez daha okunası paragraf var.
“Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana.”
“…Borges’le, Arjantinlinin ‘profesyonel endülüslü” olarak tanımladığı García Lorca’yı yan yana koymaya cesaret edemiyordu. Her ne kadar bu durum onu koleksiyonundaki her bir cilde verdiği numaraları göz ardı etmeye mecbur kılsa da iki yazar arasındaki intihal suçlamalarına dayanarak Shakespeare’in bir eserinin yanına Marlow’unkini de koyamazdı. Elbette Martin Amis’in bir kitabının yanına Julian Barnes’ınki gelemezdi, yahut daha sonra kavgaya tutuşan iki arkadaş Vargas llosa ile García Márquez’in romanları da yan yana duramazdı asla.”
Şu yukarıdaki kısmı okuduğumda gülümsemeden edemedim. Kitapların nerede durduğu gerçekten çok önemlidir. Tanıdığım her kitap kurdunun kendi kitap dizme takıntısı var, bir arkadaşım yayınevine göre dizerken bir başkası okuduğu sıraya göre dizer örneğin. Bense imzalı kitaplarımı bir rafa dizerken, kalanları da yazara göre dizmeyi tercih ediyorum. Daha bir hafta oldu olmadı, sevdiğim bir kitapçıda bir romanın ‘haksızca’ yanlış yere konulduğunu düşünüp gidip görevlilerden birine sitem ettim. Yeri değişmedi, ama olsun. Belki bir başkası da söyler ve o kitap daha güzel bir yere taşınır!
” Biz okurlar sadece eğlence amaçlı olsa bile,arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. Bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşınızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için. “
Geçen ay Louise Penny imzalı bir polisiye okudum(Still Life) ve orada da benzer bir ifade vardı. Birini tanımak için, kütüphanesine ve marketteki alışveriş arabasına bak, diyordu Penny. O kadar doğru ki!
İçinde kitap olmayan evler için üzülürüm. Hele ki bir de kütüphane olabilecek yerde devasa bir televizyon varsa. Kitaplığı olan evlerde kitapları ve içinde yazanları merak ederim. Ev sahibinin en çok hangilerini sevdiğini, hangilerini yarım bıraktığını, hangilerini okumadığını…Evime gelen arkadaşlarım muhakkak kütüphaneme bakar ve okudukları bir kitabı görüp mutlu olurlar. Okumanın en güzel yanlarından biri budur işte; sevdiğin her kitap sende bir iz bırakır, okuduğun bir kitapla karşılaşmak sevilen eski bir dostu görmek gibidir. Sayfalardan çıkıp bize karışan duygular yüzeye çıkar, kimi zaman sarsar, tüyleri diken diken eder, kimi zamansa içi ısıtır. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, adını unutsa bile, insan bir kitabın hissettirdiklerini unutmaz.
Okuyarak hayatta kalmanın anlatısı aslında biraz da Kağıt Ev. Sürükleyici bir kitap olmasa da diliyle ve kitaplara olan sevdasıyla bir oturuşta okunup bitiyor…
İyi okumalar.
Kağıt Ev, Carlos Maria Dominguez
Jaguar Kitap 2015
COMMENTS