Sevip sevmediğime karar veremediğim bir yazar Sophie Hannah. Onunla ilgili hislerim başından beri çok karışık. Bu karışıklığın bir kısmını art arda okuduğum Culver Valley polisiye serisinin bayır aşağı yuvarlanırcasına kötüleşen performansına, bir kısmını Hannah’nın 2016 Ekim ayında katıldığım söyleşisine, kalanını ise gözle görülür Agatha Christie saplantısına ve kendisini Christie’nin varisi olarak sunmasına borçluyum.
Hannah’nın ismi ilk kez Agatha Christie’nin yanında ilişti gözüme. Kadının biri çıkmış, Christie’nin meşhur Belçikalısı Poirot’nun kitabını yazmıştı: Monogram Cinayetleri (Altın Kitaplar, 2014). Açıkçası adını daha önce hiç duymadığım bir yazarın ‘yeni Agatha Christie’ romanını okumaya çok da gönüllü değildim. Ama kaderden kaçış yok, o ağlarını örecek ve ben Sophie Hannah okuyacaktım!
İyi yazılmış, özgün bir polisiyeye kim hayır diyebilir?
İngiltere’de yaşıyorum ve kitapçı vitrinlerindeki ‘Yeni Suç Kraliçesi Sophie Hannah!’ haykırışlarına dayanamaz olmuştum. Birileri polisiyeye yeni bir soluk katmıştı ve adeta overlok makinesi gibi ayağıma gelen bu soluğa daha fazla direnemezdim, dokuz kitaptan oluşan Culver Valley serisinin ilk yedi kitabını hastalanıp evde yattığım bir dönemde hınçla art arda okudum. Bunlar oldukça sürükleyici romanlar ancak kitapların iç kapağına övgüler dizen kurumların nicelikleri ve nitelikleri seri ilerledikçe azalıyor, ve ne yazık ki okur olarak buna şaşırmak mümkün olmuyor. İlk kitaplara İngiltere’nin en saygın gazeteleri güzellemeler dizerken beşinci kitaptan sonra ancak kadın dergilerinin ‘elinizden bırakamayacaksınız’ ayarındaki söylemleri eşlik ediyor. Ve inanın bunun bir sebebi var!
Hannah’nın özgünlüğü kurguladığı cinayetlerden çok yazdığı karakterlerde gizli. Şu ana dek okuduğumuz polis kimliklerinden uzak, kendi problemleri zaman zaman polisliklerinin önüne geçen iyi veya kötü diyemeyeceğimiz oldukça gerçekçi sıradan insanlar bunlar… Duygusal yara-bere sahibi olsalar bile; işkolik, hayatı olmayan polis klişesine dönüşmüyorlar. Ancak bu güzide karakterler bile ilk üç-dört kitaptan sonra yorulan okura devam etmesi için gereken coşkuyu vermeye yetmiyor. Sophie Hannah gerçek olamayacak kadar karışık ve bir yerde sonra komikleşen cinayet kurguları ile okurunu seri ilerledikçe alaşağı ediyor. Nacizane fikrim Hannah’nın ‘mükemmel kurgu’ yapma tutkusunun kurbanı olduğu. Sanki bir pasta yaparken içine bütün tatları koyup onu daha da güzelleştirmeye çalışmak gibi bir durum bu, hem meyve koy, hem çikolata, hem baharat. Sonuç hayalkırıklığı. Kitaplar bir noktadan sonra tekrarlı, saplantılı ve akıl almaz nedenlerle cinayet işleyen katiller şölenine dönüşüyor. Okuru son derece yoran kurgular da cabası.
Türkiyeli okur yayınevi ne çevirdi ise onu okur, mecbur…
Türkçe’ye serinin yalnızca 3. Kitabı çevrilmiş. (Yanlış Anne, Pegasus Yayınları, 2014) Böyle ortasından başlamak ilginç bir tercih olmuş aslında. Çünkü kahramanlarımız olan polisler oldukça enteresan ve alışılmadık karakterler, Hannah’nın sonu gelmez düğümlerle arapsaçına dönen kurgularından bunalan okur, ‘acaba Simon ve Charlie’ye ne olacak?’ merakına tutunup okumaya devam edebiliyor. Üstelik ilk iki kitap Charlie-Simon ilişkisi için okuru fazlası ile ilgilendiren olaylarla dolu. Bu gelişmeleri anlamaya, bilmeye hakkı yok mu ki masum Türkiye okurunun? Bence bu hem yazara, hem okura biraz haksızlık bu durum. Sıradan bir ‘katil kim’ kitabı değil çünkü Yanlış Anne. Hikayenin nerede ise yarısı kahramanımız olan polislerin hayatları ile ilgili. Bu karakterlerin daha önceden neler yaşadığını bilmeden onca psikolojik irdelemeye nasıl anlam verecek okuyan kişi bilemiyorum.
Tabii ki Agatha Christie cilası ile satışları ve reklamı parlayan Monogram Cinayetleri ve Kapalı Tabut (Altın Kitaplar, 2016) Türkiye’de hemen basıldı. Peki Hannah’nın Poirot’su, Christie’nin İngilizler arasında adeta egzotik bir papağan gibi gezen meşhur Belçikalısının hakkını verebiliyor mu; asıl sorumuz bu!
İki yazar, iki Poirot
Christie’nin büyük bir hayranı olarak Hannah’nın elinden çıkmış Poirot kitaplarına duygusal davranmamak elimde değil ne yazık ki. Baştan itiraf edeyim, üzerimden yükümü atayım: tarafsız olamıyorum.
Kitapları okuduysanız bileceğiniz, okumadıysanız tahmin edebileceğiniz gibi bu ‘yeni’ Poirot hikayeleri stil olarak Christie’nin yazdıklarından çok farklı. Buna belki iki yazarın farklı dönemlerde yaşamış olması, belki de farklı sınıflara ait olmasıdır sebep. Ama yeni Poirot eskisinin soluk renkli bir taklidi olmaktan öteye geçemiyor ne yazık ki. Bu yeni Poirot romanları gazı kaçmış gazoz misali, orijinallerin tadının yanından geçemiyor.
Hannah kendi Poirot’sunu yaratırken, orta sınıf İngiliz centilmeni Hastings karakterini kesip atmış. Poirot’nun yeni yardımcı karakteri Edward Catchpool isimli, oldukça mat, sevilesi yanı bulunmayan bir polis. Kitapların kurgularına kötü demek haksızlık olur. Culver Valley serisine göre daha basit açıklamaları olan cinayetlerle karşı karşıyayız çok şükür. Bana göre Kapalı Tabut Agatha Christie’den aldığımız tada çok daha yakın olmuş. Ama bir Agatha Christie değil!
Seviyor, sevmiyor…
Yazının başında da değindiğim gibi Sophie Hannah ile hislerim çok karışık. Geçtiğimiz Ekim ayında Cambridge’deki Heffers kitapçısında bir akşam söyleşisine katıldım (All About Agatha: Sophie Hannah, John Curran & Julius Green on Agatha Christie). Çok hızlı, sabırsızca ve kelimelerini yutarak konuşan, diğer konuşmacıların sözünü kesen bir kadın kaldı zihnimde bu geceden. Agatha Christie’yi çok fazla övdü ve onu çok sevdiğine hiç şüphe yok, ancak onu dinlerken içten içe kişisel internet sitesinde(www.sophiehannah.com) Christie’nin mirasçısı olduğu konusunda yapılan yorumları ve bunları öne çıkarmasını düşünmeden edemedim.
Ayrıca Hannah’nın kariyerine şiir yazarak başladığını öğrenmek beni çok şaşırttı. Şair elinden çıkmış kitaplar bir başkadır; anları, durumları tarif eden cümleler anlamla dans eder. Açıp tanıtım yazılarına bakmasam, asla şiir yazdığını tahmin edemezdim. Sophie Hannah kötü yazıyor demek istemiyorum kesinlikle, haddime değil. Ama polisiye düşkünü bir okur olarak haddimi aşmayacaksam, kendi özgün kitaplarına dönmesini, mükemmel cinayet kurguları yapma kaygısından kurtulup o güzelim karakterlerine eğilmesini tavsiye ederdim kendisine.
Okumuş olanların yorumlarını da beklerim. İyi okumalar!
COMMENTS
“Sophie Hannah okumuş biri” olarak yorum yazamam ama yeni bir Poirot romanı yazılmasıyla ilgili bir sözüm olabilir. Agatha Christie’nin ölümsüz kahramanının yeni bir serüven yaşayacağını duyduğümda aklımdan “Ölünden sonra yaşam var mı?” düşüncesi geçmişti. Bu yazıdan edindiğim izlenim de, Poirot’nun yeniden doğmasının pek kolay olmadığı yolunda.
Kesinlikle haklisin Mehmet. Sophie Hannah Poirot benzeri bir karakter yaratmis olsa belki onyargisiz bakabilir ve cok sevebilirdik. Ama onceki Poirot romanlarini okuyan birinin beklentileri dogal olarak yuksek olacak 🙂